İlk ne zaman geçmişti aklımdan? Facianın, özverili muhabirlerce ilmek ilmek ortaya çıkarılan haberlerini an be an takip ederken mi? Sosyal medya “Soma bombardımanına” tutulurken mi? Birkaç arkadaş, içlerimiz darmadağın, elimizde avucumuzda bir tek, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” (*) duygusu, yollara düştüğümüzde mi?
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/31052014doy01.jpg)
Tam da Soma Mezarlığı’na geldiğimizde arabadan inmek isterken indiren yağmurun sesi mi söyletti bunu bana? Yoksa taze mezarların yanında ürkek ürkek durup nefes aldığımıza utanırken, biri bitip diğeri başlayan defin törenleri mi? Birbirine ulanan salalar mı? “Kardeşim hayatta olsaydı da borcunu ödemek için çalışsaydı” diyen, tanrı misafirlerine kardeşinin resmini gösteren, sonra öperek yerine koyan ablanın çaresizliği mi? Köylerdeki yaşam koşullarını görüp yardım kampanyası başlatma kararlılığımız mı?
İlk ne zaman konuştu iç sesim?
Buralar, yakında ıssız kalacak…
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/31052014doy02.jpg)
“İnternet siteleri, sosyal medya, mezarlıklar, cenaze evleri… Ipıssız. Kendi kendine... Herkes kendi gailesine dönecek yine” diye düşünürken, Prof. Dr. Nilüfer Göle’nin Hürriyet’e verdiği röportajdan bir bölüm çıkageldi. Soma’daki maden faciasını anlatan o cümleler, bütün bir ömrü, bir süreci özetleyiverdi:
“Türkiye’nin gelişme-büyüme hikâyesinin sadece küreselleşme ve beyaz yakalılardan ibaret olmadığını hatırlattı. Yer altında, gözlerden uzak işçilerin emeğini, karşılığını bulmayan, değer verilmeyen emeğini gözler önüne serdi. Hepimiz ihmal ettik, hepimiz sorumluyuz, biz sosyologlar, araştırmacılar, siz gazeteciler ve sendikalar. Onların emeğinin kıymetsizleştirilmesini toplumun gündemine, kolektif bilincimize taşımamız gerekiyordu.”
Salonlara hapsolan ekonomi muhabirliÄŸi
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/31052014doy03.jpg)
“Siz gazeteciler” kısmı içime bir başka işledi. Meslektaşlarımla aramızda konuştuklarımız aklımda; “çalışma dünyasının haber değerinin görülmemesi”.
Şimdi film şeridi gibi, on yılların bütün gazete sayfaları, önümüzde… Ekonomik veri olarak bile esamisi okunmayan, yoklarmış gibi davranılan, “iş dünyası” denen plazalar alemine zaten giremeyen emekçiler… Madenciler ya da kader arkadaşları tersane işçileri, kot taşlama işçileri gibi ancak kitlesel ölümlerde, felaketlerde, facialarda hatırlananlar…
Ekonomi muhabirliğini, sanayi ve ticaret odalarının lüks binalarında salon muhabirliğine indirgeyen, en itibarlı haber kaynağı olarak işadamlarını kabul eden; paranın sahiplerini önemseyen, o parayı emeğiyle ilmek ilmek işleyip çoğaltan işçileri görmezden gelen gazete/televizyon yönetimleri… Tarladaki çiftçiyle, fabrikadaki işçiyle, en “pis” işlerde çalıştırılanların sorunlarıyla ilgilenmeyen, “taşeronluk” olgusunu sorgulamayan ekonomi gazetecileri…
Tamamen gündemden düşmeden…
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/31052014doy04.jpg)
Bir okur olarak son on yıllar boyunca, ana akım bir gazetenin ekonomi sayfasının manşetinde işçi haklarına ve kötü çalışma koşullarına dair haberler hatırlıyor musunuz? Haydi, geçtik manşeti; ekonomi haberleri arasında konusu, “para, bankalar ve TOBB” ekseninde dönmeyen haberlere rastladınız mı? Sayfalarını ve televizyon programlarını sadece işadamı röportajlarına ayıran basın-yayın kuruluşlarını nasıl da kanıksamışız, değil mi?
Hürriyet’i 20 yıl yöneten Ertuğrul Özkök, Soma faciası üzerine katıldığı bir televizyon programında açık açık söyledi; “Bu facia bize emekçilerin de olduğunu hatırlattı.” Ki kendisi, Türkiye medyasının ‘80 sonrası dönüşümünü anlamak için bakılması gereken ilk isimlerden biri…
Tarlanın, çarşı-pazarın, fabrikanın yani çalışanların dünyasını haberleştirme duyarlılığındaki meslektaşlarımızı tenzih ediyorum. Soma faciası, medya sahiplerine/yöneticilerine, “paranın sahiplerinden ziyade onu üretenlere de itibar etme” duyarlılığı vermiş midir sizce?"
Bütün yardım kampanyaları, ziyaretler, manşetler, canlı yayınlar azalarak bitecek. Soma tamamen gündemden düşmeden bir dilek işte benimki de:
Buralar ıssız kalmasın!
(*) Edip Cansever’e saygıyla…